TÜRK SİNEMASI UÇUYOR!
Evet, Türk sineması, artık uçuyor; hem de çok yükseklerde ve her coğrafyada uçuyor! Sinemamızın 2000'li yıllarla birlikte yeniden doğuşundan frenkçesiyle rönesansından söz etmiyorum. Tüm dünya farkında bunun artık. Bu farkındalığın getirdiği elverişli ortamda kimi yönetmenlerimizin kendilerini pompalayarak uçmaya çabalamaları da değil söz konusu olan.
İçeriğiyle değilse de biçimiyle hafif, serin bir tatil yazısı olsun istediğim için uçmak fiilini birincil anlamıyla kullanıyorum...
Beş yıldan fazla oluyor. Tokyo Film Festivali'ne THY ile uçarken yolculara sunulan kişisel eğlence programları arasında önemli bir yeri olan filmler seçkisinin uzun listelerinde Türk sinemasından bir örnek bile bulamayınca, festival yazılarımdan birinde bu anlamsız duruma değinerek tepki göstermiştim. Giderek gelişen geniş uçuş ağıyla küresel düzeyde büyük bir havayolu şirketi olan THY'nin ulusal sinemayı tanıtmaktaki bu akıl almaz kusuru, daha önce de gazetelerde eleştirilmiş ama hiçbir şey değişmemişti. Belki de, hep ilk sıralarda yer alma hedefini absürd bir çizgiye taşıyan THY, dünyada kendi ülkesinin sinemasından örnekler sunmayan tek büyük havayolu olma birinciliğini kimselere kaptırmak istemiyordu! Bugün durum farklı: Uluslararası uçuşlarda tam 21 Türk filmi izlemek mümkün. Temel sorun çözülmüş, telif hakları konusunda dağıtımcılarla (aslında tek ya da iki dağıtımcıyla) uzlaşılarak bir paket oluşturulmuş. Sıfırdan 21'e atlamak iyi güzel de, sunulan 'seçki' hem yetersiz, hem de tutarsızlıklarla dolu. Yılmaz Erdoğan'ın geniş kitle sinemasının anlamlı örnekleri olan üç filmi de Türk sinemasını az tanıyan meraklı yolcular için güzel bir seçim. Handan İpekçi "Çınar Ağacı" (2011) ile, geleneksel Yeşilçam işi aile melodramına daha gerçekçi bir örnek getirerek, yaşlanan insanların sorunlarına eğiliyor; Asya'dan ya da Avrupa'dan uçan her yolcuya seslenen bir film...
Çıta, genç Türk sinemasından iki örnekle, sanat sineması sınırlarına dek uzanmakta. Ozan Açıktan'ın "Silsile"si (2014) derinlikli toplumsal çözümlemeler içeren ve rahat izlenen başarılı bir gerilim denemesi. Pirhasan'ın "Son Durak Kurtuluş"u (2012), seçkinin en ilginç yapıtı: İstanbul'da aynı binada oturan, sosyal, etnik ve dinsel kimlikleri farklı kadınların, erkeklerin egemenliğine ve mahalle baskısına karşı çıkarak, özgür olma haklarını savunmak için direnişe geçmeleri, entelektüel genç kadın karakter Eylem'in örgütlemesiyle tüm topluma sıçrayacak bir kadınlar hareketine önayak olur...
Geriye kalan filmler, tüketim sinemasının en sıradan örnekleri ne yazık ki. Ayrıca, Natuk Baytan'ın Kemal Sunal'lı 1970'lerden kalma, koyu Yeşilçam işi iki filmi, sigara uçları ve içki bardakları bulanık görüntüleriyle birer saygısızlık örneği. Bu arada Kemal Sunal'ı yaşama geri döndürüvermiş THY. Söz konusu filmlerden birinin yapım tarihi 2011 olarak not edilmiş... Eğlence programının ekrana tıklama ve kaydırma yöntemleriyle daha da modernleştirilen yeni versiyonunda sorun köktenci bir yöntemle çözülmüş: Filmlerin yapım tarihleri tarihe karışmış!
İzleyicisine ve sinema sanatına daha saygılı, en az 70/80 filmden oluşacak, konunun uzmanlarıyla ve meslek örgütleriyle işbirliği içinde oluşturulacak geniş yelpazeli ve nitelikli bir seçki beklemek hakkımız. THY, ulusal sinemanın tanıtımı konusunda ciddi bir rol üstlendiğinin bilincinde olmalı...
MEHMET BASUTÇU - Cumhuriyet