Türk-İş'e bağlı 10 sendika genel başkanının başlattıkları muhalefet, bazı kesimlerde "umut" yarattı. Petrol-İş, Tek Gıda-İş, Hava-İş, Belediye-İş, Kristal-İş, Deri-İş, TGS, Basın-İş, Tümtis, Tez Koop-İş'in yayınladığı bildirge sendikalarda demokratik işleyişten, şeffaflıktan, katılımdan söz ediyor. Sendikal mücadeleye ilgi duyan herkesin hatta bu sendikaların yönetimine karşı muhalefet yürüten işçilerin de katıldığı tespitler aslında gerçeği dile getiriyor: Sendikal mücadele ve işçi sınıfı hareketi tarihinin en kötü dönemini yaşıyor.
Mevcut durumu doğru tespit etmek, çözümün de doğru yerde arandığı anlamına gelmiyor. Bu yazıda “Yeni Sendikal Hareket”in işçi sınıfı ve sendikal mücadele için ne ölçüde umut olabileceğini ve umudun aranması gereken yeri bulmaya çalışacağız. Sendikal mücadelenin temel sorunu, işçilerin sermaye ve devlet baskısı yanında sendikacılara güvensizlikten kaynaklanan sürecin dışına itilme halidir. Özne konumundan seyirciye dönüştürülen işçi kitlesi, patronların da sendikacıların da işine gelen hır sonuç. Çünkü ikisi de sorgulamayan işçiler istiyor!
Sendikaların "başarısını" imzaladıkları Toplu İş Sözleşmelerinde değil, demokratik yapılarıyla işçileri ne ölçüde sürece kattıklarında aramak gerekiyor. Sendika üyeliği yetmiyor, örgütlülük başka bir şey. Bu açıdan üyelerinden kopuk, kendi içinde demokratik işleyişi kurmamış, mali konularda şeffaflıktan uzak, işçilerin yaşantısını paylaşmayan profesyonel sendikacılar, bugünkü durumdan en az devlet ve sermaye kadar sorumlu. Salt söylemlerine bakarak boş umutlar beslemek yerine pratikte yapılanlarla daha sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir.
Hava-İş
THY'de çalıştığım on yıl boyunca işyeri temsilciliğini yaptığım bu 10 sendikanın sözcülerinden Hava-İş'in durumu, fotoğrafın tamamını görmek için yeterli: Hava-İş'te 22 yıldır sendikayı yöneten ekip, son genel kurulda tabandan yükselen güçlü bir muhalefetle karşılaştı. Delege sisteminin sendika iktidarına sunduğu bütün olanaklara rağmen seçimler, 146'ya 146 şeklinde eşit sonuçlandıktan sonra geçersiz bir oyun iktidar lehine geçerli kılınmasıyla yönetim şimdilik değiştirilemedi. Gökkuşağı Hareketi adlı işçi muhalefetinin seçimlerden önce demokratik bir işleyiş kurmak amacıyla sunduğu ve yönetiminin şiddetle karşı çıkıp reddettiği üç önerge, sendikacıların samimiyetine suç üstü yapıyor: 1- Sendika temsilcilerinin atama yoluyla değil, işçilerin oylarıyla seçilmesi. 2- Sendika harcamalarının periyodik olarak üyelere açıklanması. 3- Sendika yöneticilik süresinin üç dönemle sınırlandırılması.
Gökkuşağı Hareketi delegeleri, işçilerin sendikaya güven ve desteğinin tam da bu uygulanmayan temel kurallar nedeniyle yok olduğunu görerek, bunu tüzük değişikliğiyle sağlamaya çalışsalar da başarılı olamadılar. Kongrenin Divan Başkanı Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın ve divan üyesi Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi, bu girişimin içindeki başkanlar olarak yaşananların tanığı. Şimdi doğal olarak işçiler soruyor: "Bu en temel demokratik ilkelere karşı çıkan, uygulamayan sendikacılar, şimdi nasıl olur da 'demokrasiden, şeffaflıktan, işçileri sürece katmaktan' söz edebilirler? İşçiye sırtını dönenlerden 'Yüzü İşçiye Dönük' bir sendikacılık, bir konfederasyon beklenebilir mi?"
Hava-İş, genel başkanı ağzından kamuoyuna cilalı sözler sarf ederken, son üç yılda işçilerinin üçte birini işten atmış bir yönetime sahip! Haziran ayında yine iki kadın işçisini hiçbir gerekçe göstermeden işten çıkaran bir sendika, Türk-İş içinde patronlara karşı "ILO standartlarında" iş güvencesini nasıl savunacak? Bildirgede yazılanlarla pratikte uygulananlar bu denli keskin çelişkilerle dolu. Aşağıdaki sitelerde medyanın görmeyi reddettiği haberlerin yüzlerce örneğini bulabilirsiniz. (http://www.airkule.com/default.asp?page=haber&id=9601 , www.gokkusagihareketi.com , www.soldefter.com )
Tek Gıda-İş
Kendisi taşerondan hizmet satın alan ve engelli işçisini işten atan Tek Gıda-İş ise diğer bir çarpıcı örnek. Engelli sendika çalışanı Uğur Doğan, hâlâ sendika genel merkezi önünde direnişini sürdürüyor. Tekel direnişçilerinden Metin Arslan bu sendikacıları "pirincin içindeki beyaz taşlara" benzetiyor, "Siyah taşları biliriz ve ayıklamak kolaydır ancak bunları fark etmek çok zor!"
Özetle, bildirgede Türk-İş için söylenilen doğrular ve hedeflenen ilkelerin her biri için "Bunu önce kendi sendikalarında neden uygulamadıkları!" sorusunun yanıtı yok. Demokratik olmayanın demokrasi vaadi, şeffaf olmayanın şeffaflık isteği, katılımcı olmayanın umut vermesi mümkün değildir. Tepeden, sendika uzmanlarına hazırlatılmış cilalı metinlere bakarak umutlanmak belki işçilerin nabzını tutamayan, bürokratik yapılarda görev almış bazı arkadaşlar için mümkün. Hatta meclise giren sendikacılara da umut bağlayanlar olabilir! Ancak işçiler ve özellikle sendikal mücadelenin gönüllüleri, söze değil işe bakacak kadar ağır bedeller ödediler!
İşçilerin yarattığı seçenekler
Bu girişimi "Ne de olsa var olandan iyidir!" şeklinde yorumlamak ise yanılgının en vahimi. Kapitalizm tarih boyunca kendi bürokratik yapısına uygun sendikacılığı kendisi var edip ona dayanmak yolunu seçti. Şimdi, farklı bir imajla, artık ipliği iyice pazara çıkanların yerine kötünün iyisine değil öz güçlerine dayanan birlikteliklerle işçiler kendi seçeneklerini yaratıyorlar.
Emeğiyle geçinenlerin sorunları dağlar gibi, AKP iktidarı güvencesizleştirme, taşeronlaştırma, esnekleştirme politikalarının son adımı olarak kıdem tazminatına göz dikmiş durumda. İş cinayetlerinde ülkemiz artık "dünya birincisi"!
Bugün her dönemden daha fazla sendikal örgütlülüğe ihtiyaç var. Toplu sözleşme yapabilen işçilerin oranı ise sadece yüzde 6! Bu nedenle neoliberalizmin emekçilerin hayatındaki tahribatına karşı mücadelede sendikaları, yeniden işçilerin yönettiği örgütler haline getirmekle işe başlanmalı. Artık ayrı bir sınıf haline gelen, patronlaşmış yöneticilerden kurumlarımızı arındırmadıkça, "demokratik, şeffaf, temiz sendikalara" kavuşmak ve bağımsız işçi hareketini yaratmak hayal. Umudu çürüyende değil, tabanda yeşerende aramak gerek.
* Kaptan Pilot, Hava-İş Genel Kurul Delegesi