Bu gün Gezi Parkı Direnişinin 11. Günü.
Gezi parkında devletin polisi de diğer "hizmetleri" de yok. Halk yerlerin temizliği, güvenlik, sağlık dahil bütün ihtiyaçlarını kendi organize edip karşılıyor. Devletin hissedilmediği bu alanda 2 gecedir barış hakim.
Medyanın iddia ettiği gibi "provokatörler" yok, çünkü halk hiç bir gerilime izin vermiyor. Zaman zaman barikatlara yaklaşan polise, değil molotof, taş ve benzeri maddeler, tahrik edici slogan dahi atmaya gençler izin vermiyor. Yardımlaşma, paylaşma, farklılıklara saygı şimdiye kadar hiç bir toplantıda görmediğimiz boyutlarda. Polisin gaz saldırılarında düşeni kaldırmaya 3-5 kişi birden koşuyor, yerde oturan ve rahatsız görülene hemen "iyi misin" diye sarılıyorlar. Gönüllü doktorlar yaralılara hemen müdahale ediyor. Revirler, mutfaklar kurulmuş durumda. Ellerinde kurabiyeler, meyveler ikram ederek dolaşan gençlerin yüzündeki sevgiyi hissediyorsunuz. Farklı görüşlere saygı ise görülmeye değer. Birbirine taban tabana zıt sloganlar duyulsa da kimse diğerine laf atmıyor, gerginlik yaşanmıyor. Burada kavga, şiddet yok, moraller yüksek.
Bu direniş nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın şimdiden büyük kazanımlar sağlamış görülüyor. Her şeyden önce iktidara öfkesini, kadına yönelik küfürlerle ifade eden geniş erkek katılımcılara bunun bir marifet olmadığını bizzat kadınlar öğretiyorlar. "O.Ç" ile başlayan veya eşcinselliği küfür olarak kullanan söylem yerini daha anlamlı sözlere, yaratıcı, esprili sloganlara bırakıyor. Örneğin dün gece parkını ziyarete gelen sporcuların taşıdığı bir pankartta "%50’miz antrenmanda, zor tutuyoruz!" deniyordu. Gezi Dayanışma komitesi bu konuda son derece yumuşak uyarılar içeren el ilanları dağıtıyor.
Belki de 11 günün sonunda en sevindirici şey sabaha karşı otobüslerinin yanında bekleyen polislerin yüzlerinde gördüğümüz eski tacizkar bakışların yerini alan hafif suçlu, mahçup ifadelerdi.
Grevdeki THY işçilerinin de açtığı bir köşe var, bildiriler ilgiyle alınıp destek buluyor. Başbakanın dün gece ülkeye dönüşünde yaptığı konuşma ise buradaki dilden çok uzak. Böyle bir toplumsal olaya insan ömründe 2 kez tanıklık edemez sanırım. Herkesin bu atmosferi görmesi, soluması gerekir diye düşünüyorum. Buyurun gelin...
Taksim izlenimlerini Airkule okurlarına aktarmaya devam edeceğiz.