Hava-İş, Tek Gıda-İş, Belediye-İş, Tezkoop-İş, Deri-İş, Selüloz İş sendikalarına üye işçilerin düzenlediği toplantı TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nda yapıldı. Türk-İş Genel Kurulu öncesi 10 sendika başkanının yayınladığı bildiri ve sendikal hareketin durumu tartışıldığı toplantıya Hava-İş ve Tek Gıda İş sendikalarında işten çıkarılan Nilgün Öğün, Ayşe Kaya ve Uğur Doğan da katıldı.
Gökkuşağı Hareketi sözcüsü Bahadır Altan’ın yaptığı basın açıklamasının ardından çalıştıkları sendikalarında işten çıkarılan işçiler de söz aldılar. Tek Gıda İş sendikasında 18 yıl çalıştıktan sonra işten çıkarılan Uğur Doğan, haklarının gasp edildiğini ve bunun için 15 gündür sendika önündeki direnişini sürdürdüğünü söyledi. Uğur Doğan yargı sürecinde başka sendika yetkililerinden de yardım istediğini ancak “Sen bir işyerinin önünde eylem yapmıyorsun, sendikanın önünde direniş yapıyorsun. Eylemin bir işyerinin önünde olsaydı seni desteklerdik” dediklerini belirtti.
“BENİ NEDEN İŞTEN ATTINIZ BAŞKANIM”
Hava-İş Sendikası’nda çalışırken gerekçesiz olarak işten çıkarılan Ayşe Kaya’nın, sendika Başkanı Atilay Ayçin’e hitaben söylediği “Beni neden işten attınız Başkanım” sorusu toplantıya damgasını vurdu. THY işvereninin işten çıkardığı insanlara gerekçe gösterdiğini söyleyen Ayşe Kaya, “Ben sendikanın hizmetlisiydim. Benim işten çıkarılmam için bir neden olması gerekmez mi? Bardak mı kırdım, işimi mi aksattım? Bunu bilmek hakkım değil mi? Başkan Atilay Ayçin’e sordum. ‘Beni neden işten attınız Başkanım’ dedim. Ama maalesef yanıt alamadım” dedi.
“TÜRK-İŞ’İ DE, 10 SENDİKA BAŞKANINI DA İYİ BİLİYORUZ”
Hava-İş, Tek Gıda-İş, Belediye-İş, Tezkoop-İş, Deri-İş, Selüloz İş üyesi işçi, delege ve temsilciler adına Gökkuşağı Hareketi sözcüsü Bahadır Altan’ın yaptığı basın açıklaması şöyle:
“Değerli Basın Emekçileri,
Türkiye ekonomisindeki büyümeyi yaratan işçi sınıfı, tarihinin en kötü döneminden geçiyor. Çalışma yaşamı, düşük ücret, uzun ve esnek çalışma ile patronların iki dudağı arasında belirleniyor. Sözleşmeli ve taşeron çalışma biçimi yaygınlaşıyor. Sendikasız, sigortasız, iş güvencesi ve iş güvenliği olmaksızın çalışan işçiler iş kazalarına kurban gidiyor. Haziran ayında iş cinayetlerinde kaybettiğimiz işçi sayısı elli iki…
Hal böyleyken sendikalar ne yapıyor? En büyük işçi konfederasyonu olarak Türk-İş yönetimi hükümetin ve sermayenin koltuk değneği olmuş. Hak-İş iktidarın sözcüsü gibi faaliyet yürütüyor, DİSK yöneticileri sendikacılığı milletvekili olmanın bir alt basamağı yapmış durumda. Diğer sendikacıların da düzen partilerinden milletvekili olma çabaları, sendikacıların düzenin koltuk değneği olduğunu ispatlıyor.
Özetle sendikal örgütlülüğün düşürüldüğü durumdan, bugün şikâyet edenler olsa da, devlet ve sermaye kadar, sendikacılığı meslek edinen profesyonel sendikacılar da sorumlu.
Değerli Basın Emekçileri,
Türk İş Genel Kurulu öncesi 10 sendika başkanı bir bildirge yayınlayarak “yüzü işçiye dönük” bir Türk İş yaratma amacıyla “bir adım öne çıktıklarını” açıkladılar.
Bu 10 sendika başkanının bu günkü durumla ilgili tespitleri genel olarak doğru. Eksik olan şey bu genel başkanların Türk-İş’in bugünkü durumundan Türk İş yönetimi gibi sorumlular. Her geçen gün işçiye sırtını daha fazla dönenlerin, “Yüzü işçiye dönük Türk İş” yaratmaları mümkün mü? Bu konuda samimi bir özeleştiri ile sorumluluklarını kabul edip, bundan sonra farklı bir politika izleyeceklerini de söylemiyorlar. Tabanlarındaki işçilerin isteğine rağmen, kendi iktidarlarına tehdit görerek uygulamadıkları ilke ve talepleri genel kurul öncesi ileri sürmeleri samimi değil. Bu yüzden yayınlanan bildirge inandırıcılıktan ve umut yaratmaktan çok uzak.
Şeffaf olmayanın şeffaflık talebi, demokratik davranmayanın demokrasi talebi havada kalıyor. Sendika çalışanlarını işten atanların işçi kıyımına karşı mücadele etmesi mümkün değil. Bizzat bu 10 genel başkan, 20 yıl önce çözümün bir parçasıydı, artık “sorunun bir parçası” haline geldi.
Her Türk-İş kongresinin öncesinde sadece bir üst yönetime girebilmek için eleştiren, bazı doğruları ifade eden, yer yer soldan konuşanlar aynı kişiler. Kongre günü ise, bir biçimde pazarlık paylarını artırarak yönetime kapağı atmaya çalışıyorlar.
Şimdi genel kurul öncesi mücadeleci kesilen bu genel başkanlara bir bakalım:
Belediye-İş Genel Başkanı Nihat Yurdakul geçen kongrede, önce muhalefette yer almış ve ardından kapağı Kumlu yönetimine atmış, sefalet ücreti olan asgari ücrete imza atmış, yolsuzluk iddialarıyla basına konu olan, kendisine muhalefet eden şubeleri kapatan bir genel başkan.
4-C’ye zorla geçirilen işçilerle birlikte sonuna kadar mücadele edeceğine dair namusu ve şerefi üzerine yemin eden, sonra da işçileri yüzüstü bırakan dünkü Türk-İş Genel Sekreteri, halen Tek Gıda-İş Genel Başkanı ve 10 imzacıdan biri olan Mustafa Türkel değil mi? Bugün bile sendika çalışanı engelli işçisini işten attığı için sendikaya karşı direniş yapılan tek sendikanın başkanı.
Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin ise, Bahar Eylemleriyle yönetime gelmiş ancak zaman içinde İkale Sözleşmesini TİS’e yazdıracak kadar iş güvencesinden vazgeçmiş, mali harcamalarıyla ilgili tek satır açıklama yapamayan, 22 yıldır delege sisteminin avantajıyla koltuğunu koruyan bir sendikacı. Özellikle kadın sendika çalışanlarını gerekçe göstermeden işten atacak kadar patronlaşmış. Son toplu sözleşmeyi 26 Mayıs, genel eylem gününde imzalayarak dışarıdaki “sol” söylemlerine rağmen iktidara mesaj gönderen pişkin bir genel başkan.
Sağlık İş Başkanı Mustafa Başoğlu gibi 46 yıl boyunca sendikaların başından ayrılmamak için her türlü oyunu yapar hale geldiler. Yılardır işçinin ödediği aidatlarla saltanat süren ve şimdi demokrasiden, katılımdan, şeffaflıktan söz eden bu genel başkanları burada bulunan işçiler sizlere örnekleriyle anlatacaklar…
Değerli Basın Emekçileri,
Sendikal Demokrasiden söz eden bu bildirge, tabanın görüşü alınmadan sadece genel başkanların bir araya gelerek oluşturdukları bir metindir. Demokrasi talep ederken bile işçilerin fikrini almıyorlar. Bildirgenin her cümlesinin ardından “Öyleyse bunu önce kendi sendikanızda neden uygulamıyorsunuz?” diye sorulduğunda yanıtları yok. Tepeden profesyonel sendika uzmanlarına yazdırılan ilke ve hedefler açıklamak marifet değil. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!”
Bütün bu gerçekleri bizler gibi sol siyasi partiler, günlük gazeteler, televizyonlar da biliyor. Ancak bunların bazıları salt Türk İş yönetimine muhalif göründükleri için, bilinen gerçekleri işçilere açıklamak yerine üstünü örterek, sendika bürokratlarının suçuna bir noktada ortak oluyorlar. Oysa sendikal hareket içinde “evheni şer” politikalarla, bazı “doğruları” söylemekle işçi sınıfı arasında umut yaratmak mümkün değil. “Ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür!”
Sonuç olarak, 10 genel başkan, 1989 bahar eylemleriyle kendilerine verilen desteği hovardaca harcayarak, zaman içinde karşıtlarına dönüştüler. Şimdi tabandan gelen ve kendilerini de hedef alan işçi hareketinin önünü kesip, sisteme ve sendikal bürokrasiye yönelen isyan oklarını sadece Türk İş yönetimine çevirerek aradan sıyrılmak istiyorlar.
Sendikal mücadele bu krizden ve durgunluktan kişilere bağlı kalmaksızın, işçileri sürece katan bir demokratik işleyişle; kendi dinamiklerini tabandan harekete geçirerek çıkacak ve yeni yapılanmalar gerçekleştirecek.
Çeşitli iş kollarından sendikalı ve sendikasız işçiler olarak bu amaçla bir araya gelmiş bulunuyoruz. Temel Hedefimiz, İşçilerin Yönettiği Demokratik, Şeffaf, Temiz Sendikalar Oluşturmak ve Bağımsız İşçi Hareketini Yükseltmek.
İşçi sınıfının devletten ve sermayeden bağımsız siyasal hattını örgütlemek için Türk-İş ve diğer sendikalardaki işçiler, delegeler, şube yöneticilerini; sendikasız işyerlerinin emekçilerini birleşmeye, yan yana gelmeye, örgütlenmeye, çürüyene değil, yeşerene destek vermeye çağırıyoruz.
Hava-İş, Tek Gıda-İş, Belediye-İş, Tezkoop-İş, Deri-İş, Selüloz İş
Üyesi İşçi, Delege ve Temsilciler”