Hava-İş’te yapılacak olan 27. Olağan Genel Kurul öncesi Başkan Atilay Ayçin’in üyelere ve delegelere hitaben yaptığı konuşmayı izledim. Daha sonra da Airkule’ye bu haberle ilgili düşen yorumlara göz attım. Aslında okurlarımızdan birinin yorumu durumu net bir biçimde özetliyordu : “Ayçin cephesinde değişen pek bir şey yok...”
Gerçekten durum tam da budur. Atilay Ayçin 24 yıl süren başkanlığının ardından -yetmemiş olacak ki-üyelerden bir 4 yıl daha talep ederken, söyleminde hiçbir değişiklik yapmamıştır… Ayçin, öncelikle işverenin ve muhaliflerin kirli pazarlıklar içinde olduğuna dikkat çekmektedir ki, Hava-İş içinde Ayçin’e muhalif olup da işverenle kapalı kapılar ardında tezgahlar kurabilecek kişiler elbette olabilir. Kişisel çıkarlar peşine düşmüş olanlar da çıkabilir… Bunu inkar edemeyiz. Ancak Ayçin yine işveren tezgahından söz etmekte, yine muhalif olan herkesi “işverenci” ilan etme kolaylığına kaçmaktadır. Oysa esas mesele, Ayçin ve ekibinin, gelinen son aşamaya kadar özellikle son 4 yıllık dönemde ne yaptığının sorgulanmasıdır. Bunun için de geçen genel kurulu hatırlamak gerekir:
Ayçin ve ekibi, o genel kurulda da, aynı suçlamaları gündeme getirirken, 2-3 ay gibi kısa sürede oluşan muhalif Gökkuşağı Hareketiyle aynı oyu almadı mı?
‘Geçersiz bir oy’un mahkeme kararıyla “geçerli” sayılmasıyla koltuk korunmadı mı? Ve en önemlisi bu sonuç, sendika yönetiminin büyük bir zaferi gibi sayılmadı mı, kutlanmadı mı?
29 Mayıs 2012 günü 305 kişinin işten çıkarılmasıyla sonuçlanan eyleme kadar -ki bu eylem, zaten başlı başına bir inceleme konusu- bölük bölük yüzlerce çalışan işten çıkarılmadı mı? Bu işten çıkarmalar sırasında sendika yönetimi derin sessizlik içinde değil miydi? Hangi etkili eylem yapıldı?
29 Mayıs eyleminin ardından işten atılan 305 kişi arasında sendika yönetimini hatalı bulan, eleştiren işçiler dahi “işverenci” olarak yaftalanmadı mı?
Sendikaya gidip THY yönetimini dava edecek olan işçilerle avukatlık ücretleri, komisyon pazarlığı yapılmadı mı? Daha sonra Gökkuşağı Hareketi’nin işsiz kalan işçiler için ücretsiz gönüllü avukatlar bulması üzerine geri adım atılmadı mı?
15 Mayıs 2013 tarihinde başlayan grev kararı alınmadan çok önce işveren tarafı “greve katılım olmayacağını” net bir biçimde öngörürken Ayçin ve ekibi grevin ilk gününde “İşveren var olan büyük greve katılımı görmüş, paniklemiştir. Sıkışıyorlar” demedi mi?
Her türlü güçlüğü göze alarak greve çıkan personelin arasında sendika yönetimini hatalı bulan, eleştiren ve çözüm bulmak amacıyla uğraşan işçiler yine “grev kırıcı, işverenci” ilan edilmediler mi?
Bu sorulara daha onlarcasını eklemek mümkündür… Ne yazık ki, 26. Genel Kuruldan bugüne kadar ne sendikal ne de işçi hakları adına olumlu bir gelişim yaşandığını söylemek mümkün değildir! Aksine 4 yıl içinde büyük yanlışlar yapılmış ve işveren, bu olumsuzluklar arasında sürekli elini güçlendirmiştir. Sonuçta işverenin genel kurul öncesi delege seçimleri sürecine ne ölçüde müdahil olduğu da ortadadır. Bu durumda 27. Olağan Genel Kurulda oy kullanacak delegeler büyük yükümlülük altındadır. Sendikaya, birliğinize, haklarınıza, kazanımlarınıza ve en önemlisi geleceğinize sahip çıkmak için en doğru kararı vermek zorundasınız.
Aydınlık günler dileğiyle…